16 Mayıs 2011 Pazartesi

Terzi

Yeni bir gün başlamıştı ya da en azından Terzi, ona tahsis edilen yatakta gözlerini açtığında yeni bir günün başladığını düşünmüştü. Uyandığı günün yeni mi yoksa eski mi olduğunu söylemek, o yatakta uyanan her hangi biri için de en az terzi için olduğu kadar zordu. Evde saat ve pencere yoktu. Ayrıca duvarlar ses geçirmezdi. Terzi, görünürde onu izleyen birinin olmamasına rağmen, zifiri karanlıkta sırıttı. Sırıtmaya devam ederek, hızla yataktan kalktı. Sıcak yataktan bu ani ayrılış titremesine sebep oldu. Penceresiz odada sırıtarak ve titreyerek ışık düğmesini aradı. Evin içi aydınlandığında, bir önceki günün sonunda yattığı yatağın aynısından kalktığını fark etti. Minnettar olduğunu belli etmek için daha fazla gülmeyi denedi ama beceremedi. Ağzından, çok mutlu olduğunu anlatan birkaç kısa cümle çıktı ve birlikte bir monolog oluşturdular. Görünürde bunu da dinleyecek herhangi biri bulunmuyordu.
Terzi üzerini değiştirdi ve uyandığı yatağı topladı. Penceresiz yatak odasından çıkıp evin başka bir penceresiz odasına geçti. Bu odada evin tek kapısı ile karşılaştı. Gözetleme deliği ve anahtar deliği olmayan bu kapıyı Terzi saygılı görünmeye çalışarak selamladı. Ardından tekrar doğrulup gömleğinin yakasını ve kravatını düzeltti. Beklemeye başladı. Ev, küçük bir evdi. Yatak odasının haricinde bir mutfağı ve bir banyosu vardı. Banyo yatak odasına bağlı, yatak odası ve mutfak ise salona bağlıydı. Çalışma odası olarak kullanılan salonda evin tek kapısı bulunuyordu ve bir sipariş olmadığı zamanlar, yapılabilecek tek şey, kapının önünde yeni siparişi beklemekti. Terzi, kimsenin duymayacağını umarak aklından bir şeyler geçirdi. Sonra kapı, öteki tarafından yumruklanmaya başladı. Ne kadar süre geçmişti terzi fark etmemişti. Ama ışıklar yanıyordu. Aynı gün? Belki… Terzi, ‘girin’ dedi ve karşıdan cevap gelmesine olanak vermeden kapıyı açtı. Gözleri kamaştı, dışarıdan gelen ışık ona fazlaydı. Sağ eli kapının kulpunu tuttuğu için sol eliyle gözlerini siper etti. Bunun üzerine gözlerini aralayacak cesareti buldu. Karşısında bir şey duruyordu ve büyük ihtimalle ona bakıyordu. Her an kapıyı kapatmak gibi bir niyeti olmadığını göstermek için kapıyı tutan elini serbest bıraktı. Şükürler olsun ki dişleri temizdi. Sırıtırken çirkin bir görüntü sergilemekten korkardı. Kapısını çalanların beğenmedikleri bir şey karşısında sipariş vermekten vazgeçebileceklerini bildiği için göze hoş görünmeye önem verirdi. Tabi her zaman için zevklerin ve anlayışların değişmesi mümkündü. Terzi, bu olasılığı çok sık düşünürdü ve o zaman geldiğinde, mutfağının dayanabileceği kadar dolu olmasını umardı. Neye dua edebileceği hakkında bir fikri olsaydı, dua da edecekti.
İçeriye girdiğinde, Terzi, kendini ufalmış hissetti. Adam iriydi. Neredeyse Terzi’nin iki katıydı ve eğer kollarını kaldırmaya çalışırsa tavana değebilirdi. Terzi evin tavanının fazla alçak olmadığını biliyordu ama gene de kafasını kaldırıp bakmaktan kendini alamadı. Adamdan soyunmasını rica etti. Adam soyundu ve boyunun ölçüleri alınırken, bir şeyler anlatmaya başladı. İri çenesi hareket ediyor ve cümleler sürülerle dışarıya akıyordu. Ne anlatıyordu? Terzi merak etti, hatta söylenenleri dinleyip yorum yapmak istedi ama yanlış bir şey söyleme ihtimalini göze alamadı. Riske girmeden işini bitirdi. İri müşterisi, üstünü giydi ve kapıdan çıkıp gitti. Işıktan bir kez daha gözleri kamaştığı için terzi bir süre gözlerinin kendine gelmesini bekledi. Ardından, sırıtmaktan yüzünün uyuşmaya başladığını fark etti.
Şaşırtıcı bir şey; adam Terzi’nin iki katı değildi. Evet, gene ondan yapılıydı ama hiç de abartılacak bir yanı yoktu. O zaman gözü yanılmış olmalıydı. Hayal görmüş olabilir miydi? Ölçülere tekrar baktı. Yanlış almış olabilirdi, bir ihtimal hata yapmış olabilirdi. Hangisinin doğru olduğuna kafa yormaya değmezdi, bunu düşünecek vakti yoktu. O yüzden de düşünmedi. Gün yeni mi başlamıştı hatırlamıyordu ama işi bitene kadar ışıkları kapatmayacaktı.
İşi bittiğinde, hissettiği yorgunluğu belli etmemek için burnundan yavaşça nefes aldı. Kafasını kaldırıp da ne yaptığına baktı. Bir üniformaya benziyordu. Bir takım elbise… Bir pijama? Ne fark ederdi? İş bitmişti. Ne istendiyse o. Bacakları titredi. Kolları gevşedi ve iki yana düştü. Geriye, kapıya döndü. Beklemeye başladı. Yatağa tekrar girip yatmak istedi. Kapı öteki taraftan yumruklanmaya başladığında, Terzi elleriyle uyuşan yüzüne masaj yapıyordu. Ellerini yüzünden çekip ‘girin’ dedi. Sesi çok cılız çıkmıştı. Tekrar ‘girin’ dedi ve karşıdan cevap gelmeden kapıyı açtı. Kamaşan gözlerinin ardında, bir ses duydu. Ona sorulmuş bir soruydu. Başını sallayarak karşılık verdi ve eliyle tekrar gözlerini siper etti. Karşısında bir şey duruyordu. Yapılı birine benziyordu. Bir adam? İçeriye girdiğinde onun, en son siparişi veren müşterisi ile aynı kişi olduğunu gördü. İlk gördüğü gibi, kendisinin iki katıydı. Adam, askıdaki elbiseyi aldı. Giydi. Gitti. Sonra tekrar kapı çaldı. Terzi tekrar kapıyı açtı. Kapının önünde, üzerinde büyük harfler ile ‘yemek’ yazıyordu. Terzi kasayı içeriye aldı ve ardından kapıyı kapattı. Kasayı mutfağa taşıdı. Kapağını açtı ve içindekileri yerleştirdi. Minnettar olduğunu tekrar belirtmesi gerekiyordu. Daha fazla gülümsemeyi denedi. Hala, daha fazla gülemiyordu. Bunun yerine ağzından birkaç kelime çıkarttı. Kelimeler birleşip bir anlam ifade ederlerken Terzi çoktan yatak odasına geçmiş, ışıkları kapatmış ve uykuya dalmıştı. Uykusunda çok çirkin oluyordu. Neyse ki ışıklar kapalıydı ve görünürde uyurken onu izleyecek herhangi biri bulunmuyordu.

Hiç yorum yok: